Böyle dümdüz yazıvermek onu anlatmıyor. Ethem Çalışkan' ın hattat ustalığıyla yazılınca, özene bezene, işte odur Özen.
Hem insan ilişkilerinde, hem duygu ve düşüncede, hem yaratıda kılı krık yarar.
İpekböceğinin sabrı, özeni,ustalığı var Özen Tokatlı'da, bana sorarsanız...
Bir var ki, dutun yeşiline gizlenmez,kendi ipeğinde kendini görünmez kılmaz.
Hayatın taa içindedir.
Gündeliğin, doğallığın orta yerindeyken, nasıl çıkar bulutların üstüne, yahut denizin dibine iner ve nasıl bir inci tanesi yahut bir kucak bulutla dönüverir, hiç anlamazsınız.
Bütün bunların üstesinden gelirken, çayı semaverde demlemiştir, sofrasını açmıştır, kalbini ve aklını en başta açmıştır, karşısındaki her kimse, ona.
Bir şey saklayamazsınız, saklamak isteseniz de gözünden kaçmaz zaten.
Yedi renkten, yahut çiçeklerden açılır söz, kütüphanelere, Doğunun çilekeş insanlarına, ülkemizin hayattan ve siyasilerden alacaklı kişilerine, alanlara, kitap, resim ve iletişime, ömrümüzün nakışlarına,sızılarına, heyecan ve heveslerine nasıl ağar söz, siz de anlamazsınız.
Büyük bir sadelik ve engin gönülle şöyle bir dokunur geçerek söyler, koca bir eve zor sığdırdıkları kitaplarını, kütüphane kurarak Lice ve Kağızmanlılara, Başkent Üniversitesi Kütüphanesine bağışladıklarını.
1941 Kağızman doğumlu, subay babasının görev yerinde, 'Bizim evimiz hep renkti' dediğinin üstüne gidince, gördük ki, bütün ailenin eli sanata düşmüş, resim ve sanatsal hüner evin esaslı kişileriymiş, ötekiler sonra gelirmiş.
Moda ve çiçek tasarımı bölümüyle, kız enstitüsünün, o da yaratma yoluna ağmış.
Resme 1963'te koyulmuş. Kendine özgü çizim ve alatım biçimini ustalar hemen fark etmiş.
El almak istediği Eşref Üren Üstad demiş ki, 'Yolunu izle, kendi yoluna git, yolun yordamın zaten farkındasın, sen farkıdna olmasan bile...'
Fahir Aksoy' un yamacında durmuş.
Antalya rölyefleri, müzedeki mezar üstlerini çalışmış. Antik mezarları konu alan ilk serginin bütün yapıtları, 24 tablosu yurtdışı koleksiyonlarda. Yaşı da bu ilk sergisinin tablo sayısı kadardır, bir fazlası...
Definecilerin antik mezarda yatan kişiyi ağlatması, kırması duygusuyla yaptığı Kendi Mezarlarında Ağlayan İnsanlar, tablosu Amerikalılarca hemen alınır.
Dönemin kültür bakanlığı müsteşarı Mehmet Turgut, mezar üstlerini okur: Seni sıcak zeytinyağı kadar .ok seviyorum, demektedir biri. Bir diğeri, 'beni sarmaşık gibi sımsıkı sar ve sakın bırakma' demektedir.
Resme çıkan yolların hepsinde esaslı dönemlerin, kişilerin, sanatçıların eşlikçisi olur ve elbet aşkın nesnesi. Hem öznesi hem nesnesi... Gazeteci Orhan Tokatlı aile dostlarıdır. Özen hanımcığımın da 'abi' diye seslendiği. Sonra, zaman geçtikçe bile değil, zamanın deli akışına kalmaz ki aşk dediğin, daha 17'sindeyken araya aşk düşer, onu ondan ister Orhan bey, elbet aile ayaklanır, Orhan abi hukuk okumaktadır, gazeteciliğe yeni başlamıştır, heybetli ve yakışıklıdır, azıcık da çapkındır...
Herkesi karşısına almak bahasına, evet der, Özen hanım, aşka evet.
17 erken değil mi aşk için, demeyin sakın, '15'imde bile "gel" deseydi, gene kabul eder, giderdim, deyiverir size de...'
'Bir resim yapacaksam eğer, dibine kadar ararım... Bir çiçeğin bile bir ya da birçok amacı var rastgele olmaz...' düsturuyla hayatın, aşkın, resmin, derinin, derinliğin anlamı peşinde koşmuş, demir asa, demir çarık. Asa ve çarık işin latifesi, gazeteci eşi olmanın tüm sıkıntısı, yanısıra güzelliği de kısmet kaşığındaymış. İsmet İnönü' yle Meclisteyken, eşi, muhalifler ve partililerin onu çok yorup üzdüğünü akşam eve gelip anlattığında, eline ilk geliveren kırışık, kıyıları düzensiz yırtılmış saman kağıda İnönü' yü anlatıldığı haliyle, sıkıntı fonunda çizmiş. Sonradan bu resim İnönü' ye ulaşınca, pek hoşuna gitmiş, çağırmış. Kendi çizdiği resmi Özen hanımcığıma ithaf yazarak, imzalamış Paşa. Elbet o kırışık buruşuk, yırtılıvermiş kağıt parçası tarihe yazılmış...
Müslümanım, Meryem ana resimleri çalıştım, resme ilk adımlarımı atarken, antik mezarların sahiplerinin küskünlüğünün resimlerini yapmasam olmazdı...Esma ül Hüsna'yı çizip boyamasam, önce kendim eksik kalırdım... Hayatın irili ufaklı, her kula kısmet olan sınavlarını vermeye çalıştım, diyor, engin gönülle, hiç çalımlanmadan... Elbet en büyük sınav eşini erken denecek yaşta, tam zorlu bir çalışma hayatını noktalamışken, tam anılarını yazmaya koyulmuşken, tam birbirlerini daha güzel sevecekken, birlikte yaş alacakken kaybetmisi...
En sevdiği, çizmekten usanmadığı, çay fincanının bile onunla nakışlanmış olanını seçtiği çiçek, unutma beni çiçeği, Özen Tokatlı' nın. Çiçeğin hikayesi şöyleymiş: Tanrı bir gün cennet bahçesine inmiş, yarattığı çiçeklere bakıp, adlarını söyleyip gönüllerini almış. Yalnız Unutma Beni çiçeğini atlamış, fark edememiş... Çiçekçik pek üzülmüş,'ben n'olucam peki?' demiş 'beni unuttun, görmedin, adımı söylemedin, aşkolsun...'
Tanrı mahçubolmuş, Tanrı mahçubolur mu, olmaz, gülümsemiş,' Senin adın da Unutma Beni olsun' demiş.
Çiçeklerin dünyasına çeker Tokatlı' nın resimleri, insanı, işte bu Unutma Beni Çiçeğini çalışırken bahçesi, tohumunu ekmediği halde Unutma Beni Çiçeğiyle dolup taşmış... Gönülden gönüle bir sırlı yol olduğunun bundan güzel kanıtı olur mu hiç? Söyleşinin ana notlarını aldığım süslü püslü defterimin kabını işaret ettim, Özen Sultana, ön ve arka kapak Unutma Beni Çiçeğiyle bezenmişti...
'Sergilerinde hep yer alan'Unutma Beni Çiçeğini' bir çiçek gibi yaşamıştır sanatçı, kimi zaman taç yaprağı olmuş, kimi zaman taç yaprağı olmuş, kimi zaman cennette son anda fark edilmişliğin sevinci ve burukluğunu bir arada yaşamıştır.'
KATILDIĞI SERGİLER:
Antalya Aspendos Antik Tiyatro
Antalya Güzel Sanatlar Galerisi
Mersin Güzel Sanatlar Galerisi
Mige Galeri
Antalya Amerikan Kültür Derneği
Moskova Şehir Galerisi
Çin (Pekin) Yasak Şehir
Galeri Zon
İstanbul Güzel Sanatlar Galerisi
75. Yıl Kadın Ressamlar (Güzel Sanatlar Galerisi)
İstanbul Antik Palas
Tesk Sanat Galerisi
Bakü, Kuveyt, Kırgızistan, Türkmenistan Karma Sergileri.
Sanat yaşamında bir kişisel sergisinde sınır çizer, ilk kez, her din hoşgörü ile karşılanmalıdır ana temasını işler. Bir insanın kalbine kendi imanımız ile değil, onun imanı yoluyla girmemiz gerektiğine inanır,Esma-ül Hüsna'yı, Allah'ın güzel isimlerinin doğadaki varlıkların bütününde varolduğunu resmeder... 'Tanrı-İnsan dengelerindeki bazı geliş gidişleri esetik bir ilgiyle' sunar. Hepimizin bir babanın çocuklarıyız, o da Adem, derken, barış ve kalb elçisidir.
A.Şekercioğlu'nun yorumuyla, 'Tanrı'nın "Ol!" emri "Kun", plastik öğelerle bezenmiş, yarı soyut denebilecek biçimiyle mavi olgunlukta göze çarpar. Adeta Tanrı-İnsan dengesinde onlarla 'Bir Gönül' olma arzusu uyandırır resimlerinde, Tokatlı'.
1960' lı yıllarda ülkemizde ilk kez Açıkhava sergisinde, Antalya Aspendos Tiyatrosunda yapıtlarını halka sunan Özen Tokatlı, 'deride mistik arayış' temalı sergisinde, kalemsiz, fırçasız, yalnızca ıslatılmış deriyi, parmakların hüneriyle biçimlendirdiği yapıtları, çoğu baş/portre çalışması olsa da, Yunus Emre Ağacı adlı görkemli yapıtını da sergiler. Ankara Beymen Sanat Galerisindeki bu karma sergideki yapıtları Ankara'daki yabancı misyonun büyük ilgisiyle karşılanır. Neden Yunus Emre çalışmanızda deri kullandınız sorusuna cevabı 'Yunus Emre için en yakın hammadde o değil mi? 'Derimiz, bizi koruyan, güzel kılan, saklayan, anlam veren' olur Bu ulu ağaç ve Yunus yapıtı Kültür Bakanlığınca Büyük Tiyatro'daki Yunus etkinliğinde ağırlanıp sergilenmek istendiğinde, duvar olmadığı için bu bir hayal olarak kalır.
2013 yılındaki son karma sergisi, Ayvalık' ta yaşayan 16 sanatçının yontu, fotoğraf, resim ve deri üzerine mask konulu eserleri, Taksiyarhis'te gerçekleşir.
Kendine özgü yorumcudur o. Çiçekleri çuha, menekşe, yaban sümbülü, unutma beni'yi hem kalbinde saklar, hem çizip boyayarak göz önüne getirir, hatırlatır... Esma-ül Hüsna'yı, Kayyum' u özgün yorumlar. Şekercioğlu armonik denge, kompozisyonun oluşumundaki sabır, tuvale yansıyan güzellikler arasında yeralırken, gerek içerik, gerek görüntü dışında farklı bir izlenim uyandırır.' der ve ekler, 'yalnız bu farklılık hiç bilinmeyen bir farklılık değil, bildiğimiz, hep içimizde tuttuğumuz, belki kendi kendimize kaldığımızda bile itiraf etmeye cesaret edemediklerimizin yansımasıdır... Gözden gönüle bir köprü kurmaktadır...' der.
Gözden gönüle, gönülden gönüllere köprü kuran, aşkın yorulmak bilmez, sabırlı işçisidir o.
Artık göz sıkıntısı nedeniyle resme paydos demiş olsanız da sizi unutmak mümkün mü, sultanım?
Unutma beni çiçeğini unutamayacağımız gibi, tıpkı...
07/10/2024
Gün Ortalama:30
Bugün37 ziyaret var
Sitede 1 Kişi var
IP:34.239.150.167